ALLAH RIZASI İÇİN
Çok
yakın zaman önce bir dernekten abilerle oturduk sohbet ediyorduk. O grubun
içinde ilk defa tanıştığım ama keşke daha önce tanımış olsaydım dediğim
delikanlı bir ağabey de vardı. Onunla beraber sohbet ederken konu Allah ile kulu arasındaki
ilişkiye geldi. Onun kullandığı şu cümle bu yazının da ortaya çıkmasına vesile
oldu: “ Kardeşim, ‘Allah'ın rızası’ ne demek bilmezsek, dilenci kelamı sanmaya
devam ederiz.” Bir anda zihnimde şimşekler çaktı ve bu cümlenin hiç de yabana
atılacak bir cümle olmadığını aklıma yazdım. O gün hiç bitmesini istemediğim
sohbet nihayete erince kendi kendime bu cümleyi telkin etmeye başladım.
Allah rızası için
bir sadaka!
Allah rızası için
bir yardım!
Allah rızası için bir
ekmek parası…!
Bu dualarda mı
kaldı Allah’ın rızası? Ne yazık ki üzülerek ifade ediyorum, çevremize dönüp
baktığımızda hatta önce nefsimize sorduğumuzda Allah’ın rızasından önce
başkalarının rızası ve takdiri geliyor. Bir iş yapıyorsun Allah razı olur mu
sözünden önce patron bunu beğenir mi cümlesi geliyor. Bir yere hayır için belli
bir miktar veriyorsun zihninde acaba hanım bunu öğrense hoşuna gider mi sorusu
beliriyor. Ah be kardeşim! Allah’ın rızasını gözetirsen hangi sâlih kul sana
razı olmayacak? Bu arada yukarıda ifade ettiğimiz duaları küçük gördüğüm de
anlaşılmasın. Şu da bir gerçek ki, dışarıda bu dualar ile insanlara el açan
kimselerin ekseriyeti ihlastan yoksun ve bu işi kendisine alışkanlık edinmiş
kimselerdir. Bu konu ayrı bir şekilde ele alınması gereken bir durumdur.
Allah’ın rızasını
en iyi şekilde anlayanlar hiç şüphesiz insanlara rehber olarak gönderilen
peygamberlerdir. Her şart ve koşulda onlar Allah’ın rızasını gözetmişler ve
insanlara da bunu anlatmak için gayret sarf etmişlerdir. Allah’ın rızasına
ermek isteyen Nuh’a(as) gemi yoldaş olmuş. Allah’ın rızasına ermek isteyen
Musa’ya(as) âsâsı sırdaş olmuş. O rızaya ermek isteyen İsa’ya(as) hikmet
kapıları aralanmış. Son Nebi Efendimiz(sav)’e ise kutlu nesil sahabeler kurban
olarak ölmeden önce ölerek Allah’ın rızasını bizlere öğretmeye çalışmışlardır.
Demek ki Allah’ın rızası Kızıldeniz’i ikiye yarabiliyor, ölüleri kabrinden
diriltebiliyor, hastalara şifa, dertlilere deva olabiliyormuş.
Allah(cc) Kur’an
da şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın gazabına
uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak
yerdir!”[1]
Bu ayette de gördüğümüz üzere Allah Teâlâ, rızasına uyanların gazaba değil
rahmete ereceklerini, cehenneme sürülmeyeceklerini aksine cenneti hak edeceklerini
bizlere zikretmektedir. Yine Kur’an’ı açıp baktığımızda karşımıza Sahabe
efendilerimizin Allah ile olan münasebetlerini görmekteyiz. Sahabe
efendilerimiz için Yüce Allah kitabında şu kutlu müjdeyi veriyor: “İslâm'ı
ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya,
Allah onlardan razı olmuş; onlar da O'ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara
içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte
bu büyük başarıdır.”[2]
İşte bu ayet Allah’ın rızasını önemsemenin ödülüdür. Öyle bir hayat
yaşıyorsun ki ödülün kıyamete kadar okunacak olan Kur’an’dan bir ayet oluyor.
Bu bir insanın isteyip de erişemeyeceği ender bir lütuftur.
Efendimiz’in(sav)
hadislerinde de Allah rızasının ne kadar ehemmiyetli olduğunu görüyoruz. O
nebevî tablolardan birini burada paylaşalım. Aişe(r.anha) annemiz şöyle
demiştir: “Bir gece Rasûlullah’ın(sav) yanımda olmadığını fark ettim, elimle
onu aramaya başladım. Elim onun ayaklarına dokundu, ayakları dik durumda olup
secde vaziyetinde idi ve şöyle diyordu: “Allah’ım gazabından rızana,
cezalandırmandan affına, senden Sana sığınırım Seni gerektiği şekilde övemem,
sen kendini övdüğün gibisin.”[3]
Bu duayı yapan Allah Resulü(sav) ise bizim vay halimize! Nebi(sav) geceleri
ellerini açmış ve o geceyi rıza-i ilahiye ermek için dualarıyla süslemiş. Ümmeti
için her daim yakaran Rasulullah(sav), Allah’ın rızasını her şeyin üstünde
tutmuş ve hiç kimsenin razı olmasını değil Yüce Mevla’nın razı olmasını
hayatının esası kılmıştır. Biz de örneğimiz olan Efendimiz(sav) gibi
yapabilirsek neden Rıza-i İlahiye kavuşmayalım ki?
Bundan sonra yolda
giderken sizlere ‘Allah rızası için’ diye seslenen bir kimseyi görürseniz
meşrebi, gayesi ne olursa olsun sizin niyetiniz o rızaya ermek olduğu için
yardım elinizi uzatınız. Tıpkı Abdullah b. Ömer’in(ra) yaptığı gibi. Abdullah
b. Ömer kendisinden kim ne isterse istesin hemen o kimseye istediği şeyi
vermeye gayret ederdi. Özellikle dilenciler Abdullah b. Ömer’den sürekli bir
şeyler ister o da onları kırmaz ve onlara yardım ederdi. Çevresinde bulunan
dostları ona geldi ve şöyle dediler: “Ey Abdullah! Bu insanlar seni sürekli
Allah’ın ismini kullanarak kandırıyorlar. Onlara niçin sürekli para
veriyorsun.” Abdullah b. Ömer’den gelen cevap çok manidar: “Ben Allah ile
kandırılmaya razıyım.” İşte bütün mesele bu! Allah ile kandırılmak demek Allah’ın
rızasına niyet etmek demektir. Senin niyetin önemlidir. Niyetin hayır ise
akıbet ne olursa olsun Allah katında sen niyetinle mesul olacaksın.
Bu yazının hayat
bulmasına vesile olan çok değerli ağabeyime ve siz değerli okuyuculara en kalbi
duygularımı sunar ve dualarınızı beklerim.
Yorumlar
Yorum Gönder