HZ.PEYGAMBER, DİN
VE SAMİMİYET
Bizleri yaratan, ezeli ve ebedi
olmayan Allah(c.c)’a sonsuz hamd-ü senalar ve O’nun kutlu nebisi, âlemlere
rahmet olarak gelen Efendimiz Hz. Muhammed(sav)’e salat ve selam olsun.
İnsanlık Rasulullah(sav) ile
tanıştığında biçare idi. Allah insanlığı bu biçarelikten kurtarmak için rahmet
pınarını, Hz. Muhammed(sav)’i onlara gönderdi. Artık insanlar O’nunla(sav)
şekillenecek ve O’nunla(sav) Allah’a tam manasıyla kulluğu öğrenecekti. Bunun
için de O’na(sav) din olarak İslam seçildi.[1]
Peygamber(sav) insanları bu dine çağıracak ve kendisine nazil olan Kur’an’ın
yanı sıra sünnetleriyle de insanları doğru yola iletecekti. Rasulullah(sav)
üzerine düşen bu görevi yaptı[2] ve
Refik-i Ala’sına kavuştu.[3]
Şimdi bize
düşen görev ise dini anlamaya çalışmak ve anlayıp öğrendiklerimizi hayatımıza
samimi bir kalple aktarmak olacaktır. O halde işe öncelikle dinden başlayalım.
Din nedir sorusunun karşılığı lügatte; âdet, durum; ceza, mükâfat; itaat olmak
üzere üç anlam ihtiva eder. Terim olarak ise dinin bu son anlamdan geldiği
belirtilir. Yani din; Allah tarafından konulan ve insanları O’na ulaştıran
yoldur.[4] Madem
din Allah’a ulaştıran bir yol; o zaman bu yol emek ve samimiyet isteyen bir
yoldur kesinlikle.
Peki, samimiyet nedir? Samimiyet
ise lügatte; içtenlik, candan, kalbî, art niyetsizlik, menfaatsizlik
anlamlarını ihtiva eder.[5] O
halde dinde samimiyet ifadesi Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından
kaçınmak, Resulullah(sav)’ın sünnetlerine sıkı sıkıya sarılmak ve bunları
yaparken hiçbir karşılık beklemeksizin insanın en kalbî duygularla dini
yaşamasıdır. Zaten Allah(c.c) da yüce kitabı Kur’an’da şöyle buyurmaktadır;
وَمَا أُمِرُوا إِلاَّ
لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلاةَ
وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a
has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı
kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” [6]
Resulullah(sav)
da konu ile ilgili bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor;
عن تميم الداري أن النبي صلى
الله عليه وسلم قال: الدين النصيحة . قلنا لمن؟ قال: لله ولكتابه ولرسوله ولأئمة المسلمين وعامتهم.
Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine
göre, Hz. Peygamber: “Din, samimiyettir.”
buyurmuştur. (Râvi der ki:) “Biz, ‘Kime karşı?” diye sorduk. O da “Allah’a, Kitabına, Resulüne, Müslümanların önderlerine ve
bütün Müslümanlara karşı.”
buyurdular.”[7]
Resulullah(sav)
bu hadis-i şerifte gördüğümüz üzere dindeki samimiyetin de sınırlarını
çizmiştir. Biz bu hadise göre ibadetlerimizde, davranışlarımızda aslında tüm
hayatımızda yukarıda Efendimiz(sav)’in zikrettiği isimlere karşı sorumluyuz ve
bu sorumluluk çerçevesinde hayatımızın samimi olması zorunluluğunu beraberinde
getirmektedir.
Burada bir
parantez açmak istiyorum. Konuşmamızın başından itibaren biz dindeki
samimiyetin her alanda olması gerektiğini vurguladık. Ama ne yazık ki
insanlarımız bu hususun yalnızca ibadette olduğu kanısındalar. Gerçi zannımca
artık o bilinçte unutulmuş ve insanlar artık hayatlarında bildiklerini
okumaktalar. Hâlbuki Müslüman her alanda Müslüman olmak zorundadır. Ticarete
gelince Müslüman bir tüccarın yalan üzere satış yapıp sonra namazda af istemesi
samimi olduğunu gösterir mi? Veya iman ettiğini söyleyen bir doktorun sigaranın
sağlığa zararından bahsedip iki dakika sonra kendisinin de sigara içmesi
imanının gerçek bir iman olduğunu gösterir mi? Örnekler bu şekilde uzar gider.
Ama ne yazık ki durumumuz ortada. İbadete gelince kılı kırk yararcasına hassas
davranan bizler camiden çıkınca, iftarı yapınca neden bu hassasiyeti
gösteremiyoruz? Biz bu durumda ancak kendimizi kandırmış oluruz. Şunu da iyi
bilmeliyiz ki, Allah bizi bizden daha iyi biliyor. Yüce Kur’an da bu husus
şöyle zikrediliyor;
قُلْ إِنْ تُخْفُوا مَا فِي صُدُورِكُمْ
أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللَّهُ .
“De ki: İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.
Göklerdeki ve yerdeki her şeyi de bilir. Allah herşeye hakkıyla gücü yetendir.”[8]
Son olarak bizlerin bu
dünyaya geliş gayesi Allah’a tam bir iman ile bağlanmaktır. Kısacası ona kul
olmak yani Abdullah olmaktır. Biz bu gayeden şaşmaz isek Allah bizleri vaat
ettiği cennetine koyacaktır. Resulullah(sav) hiçbir zaman istikametini
değiştirmemiş ve hep bu doğrultuda gitmiştir. Ömrünün son anına kadar da
insanlığı bu çizgiye çekme uğraşında olmuştur. Niçin? Allah’a kulluk için.
Nasıl? Samimi bir kalp ile. Resulullah(sav) böyle yaparak bize de kulluğun
sistemini öğretmiştir.
Ya Rabbi!
Bizlere hakkıyla kulluk yapabilmeyi nasip et. Bizi Senin ve Resulünün yolundan
ayırma. Ya Rabbi! Bizlerin göğüslerini aç ve Ferahlat ki sana olan imanımızı
tam manasıyla ifa edelim. Ya Rabbi! Kirlenmiş kalplerimizi merhametinle yoğur
ve sana olan sevgimizi artır. (Âmin)
Yorumlar
Yorum Gönder